29 Eylül 2012 Cumartesi

ATANAMAYAN ÖĞRETMENLERİN EKRANLARDAKİ MÜCADELECİ YÜZÜ: ALİ ERSAN DURU

Hayat Devam Ediyor adlı dizide canlandırdığı Berat Altındağ karakteri ile her platformda seslerini duyurmaya çabalayan atanamayan öğretmenlerin sorunlarını beyaz cama taşıyan Ali Ersan Duru; oynadığı karakter sayesinde, öğretmenlerin mücadelesiyle empati kurduğunu söylüyor. Kendi ailesinde de öğretmenler olduğunu belirten genç oyuncu, oynadığı dizinin topluma mesaj verme derdi olduğunu, dizideki önemli toplumsal sorunlardan birinin de kendisi aracılığıyla anlatıldığını belirtiyor. 

1984 Ankara doğumlu olan Ali Ersan Duru, oyuncu olmak için ilk adımını 18 yaşındayken atar. Ailesinin, birçok tipik Ankaralı aile gibi kamu kurumlarında çalıştığı Duru, ailesinin bankacı olması beklentisiyle üniversiteye kaydolur. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Maliye Bölümü’nü bitirdiğinde, kendisine yapılan “Ankara’ya dön” çağrılarının aksine, kafasına koyduğu oyunculuk eğitimini almak için İstanbul’un yolunu tutar. Oyunculuk fikri aklına düşmüştür bir kere, kolay kolay da çıkacağa benzemiyordur. “Bu işi yapacaksam, önce eğitimini almalıyım” fikrini benimseyen Duru, İstanbul’a gelerek önce amatör tiyatro yapan çeşitli gruplarla birlikte çalışır, ardından da Stüdyo Oyuncuları’na katılır ve 3 yıl boyunca Şahika Tekand’dan oyunculuk dersleri alır. Bu sırada ailesini de bu fikre ikna etmiştir ve desteklerini almayı başarır. Oyunculuk dışında hiçbir şeyin kendisini mutlu etmeyeceğini ifade eden Ali Ersan Duru’nun yolu, bir arkadaşı sayesinde Mahzun Kırmızıgül ile kesişir ve tanınırlığını arttıran Hayat Devam Ediyor adlı televizyon dizisine başlar. Burada canlandırdığı Berat Altındağ karakteri, idealist bir öğretmen adayıdır. Eğitimini aldığı öğretmenlik mesleğini, atanamadığından dolayı yapamayan Berat, arkadaşlarıyla birlikte atanmaları için çeşitli yollarla mücadele etmektedir. Ali Ersan Duru da canlandırdığı karakter kadar idealist bir yapıya sahip. Oyunculuk mesleğinin, hiç bitmeyen bir öğrenme süreci olduğunu idrak eden Duru, bugünlere gelene kadar farklı sektörlerde birçok işte çalışmış. Çocukluğundan beri hayalini kurduğu mesleği yaptığını ifade eden Duru, kendini geliştirmek için sürekli çalıştığının da altını çiziyor. 





Ali Bey, nasıl bir ailede büyüdünüz? Bugün, çocukluk yıllarınızı anımsadığınızda ne hissediyorsunuz? 
Tipik bir Ankara ailesinde büyüdüm diyebilirim. 5 çocuklu bir ailenin en küçüğüyüm. İlk ve orta öğrenimimi Ankara’da tamamladım. Gayet mutlu ve sıcak bir aile ortamında büyüdüm ve güzel bir çocukluk ve gençlik geçirdiğimi söyleyebilirim. Liseden sonra da zaten üniversite için Eskişehir’e yerleştim.

Ailenizde herkes sizin bankacı olmanızı beklerken, siz oyunculuğa yönelmişsiniz. Aileniz sizi Ankara’ya beklerken, siz İstanbul’un yolunu tuttunuz. Bu kararınızı aileniz destekledi mi? 
Evet, öyle bir beklentileri vardı. Hatta ailem bundan emindi ama ben bugüne kadar bütün kararlarımı kendi başıma aldım ve ailem beni bu konularda çok zorlamadı ve dayatmacı bir tutum izlemedi. Üniversite sonrasında eğitim aldığım bölümle ilgili bir yol izlemeyeceğimi söylediğimde, bana, “Bu kadarı da fazla artık, Ankara’ya dön” dediler tabii. Fakat ben oyunculuğu zaten üniversitedeyken seçtiğim ve bu konuda eğitim alıp bu mesleği yapmak istediğime karar verdiğim için, tabii ki yolumdan dönmedim. Bir süre sonra onlar da benim azmimi ve başarılarımı gördükçe bana inançları arttı ve hep benim yanımda oldular. 

ANKARA’YA DÖNSEYDİM, HER ŞEY ÇOK FARKLI OLURDU

Eğer üniversiteden sonra Ankara’ya, ailenizin yanına dönseydiniz, şimdi nasıl bir yaşamınız olurdu? Bu kararınızdan pişmanlık duyduğunuz bir an oldu mu? 
Eğer Ankara’ya dönseydim, Merkez Bankası’nda ya da başka bir kamu kuruluşunda çalışıyor ya da mali müşavirlik yapıyor olurdum herhalde ama ben verdiğim bu karardan hiç pişman olmadım ve inşallah bundan sonra da olmam.

İstanbul’a geldiğinizde neler hissettiniz? Yılgınlıklarınız oldu mu hiç? 
İstanbul’a zaten öğrenciliğim boyunca gelip gittiğim ve çok da sevdiğim için bana hiç garip ya da ürkütücü gelmedi. İstanbul’u hep sevdim ve hep burada olmaktan mutlu oldum. İstanbul’a gelirken de kariyerim ve amaçlarım doğrultusunda bir planım olduğu için, sistemli ve azimli bir şekilde hedefime kilitlendim ve adım adım ilerledim. Kısacası gelirken amaçlarım, hedeflerim ve nerden başlayıp nasıl ilerleyeceğim belliydi ve bunun planını yapmıştım. Yılgınlıklar her insanda olduğu gibi zaman zaman bende de oldu ama hedefimden vazgeçmeme neden olmadı. Bu konuda fazla inatçıyım.

Oyunculuk eğitimi alırken pek çok farklı iş yapmak durumunda kalmışsınız. O günleri biraz anlatabilir misiniz?
Birçok iş yapmak durumunda kaldım tabii ki. Sonuçta üniversite eğitimi almış, başka bir şehre geliyorsunuz ve başka bir mesleği yapmak için yeniden eğitim almaya başlıyorsunuz… Kısacası bir lisans dönemi daha geçiriyorsunuz. Bu tabii ki zor bir süreç… Bu durumda İstanbul’daki pek çok öğrenci gibi hem okula gidip, hem de çalışmanız gerekiyor. Ben de önce bir kafede garsonluk yaptım, sonra barmenlik ve ardından organizasyon işlerinde çalıştım. Oyunculuk eğitimim devam ederken küçük reklam filmlerinde oynadım ama bana inanan ailemin maddi ve manevi desteği de devam etti. Bu çok önemliydi benim için.

Çocukluğunuzda en çok neyin hayalini kurdunuz, ne olmak istediniz? 
Daha önce başka bir röportajımda daha söylemiştim; ben şu an çocukken hayal ettiğim işi yapıyorum ve bu benim için en büyük mutluluk ve tatmin.

ÖĞRETMENLER, MÜCADELEYE DEVAM ETMELİLER

Rol aldığınız Hayat Devam Ediyor adlı dizi, birçok açıdan toplumsal mesajlar içeriyor. Canlandırdığınız Berat karakteri de atanabilmek ve öğretmen olmak için mücadele eden bir karakter. Bu durumda olan öğretmenler ile empati kurdunuz mu? 
Hayat Devam Ediyor, temelde zaten çok fazla göz ardı edilen ve görülmek istenmeyen bir sosyal problemi anlatmak için başladı ve bu olayın iki ailenin hayatlarını nasıl etkilediğini anlatarak seyirciye bir mesaj verme amacında oldu. Buradaki ana karakterler, toplumumuzdaki birçok ciddi problemle ilişkilendirilerek, o sorunlara da değinilmesi, mesajın kapsamını da genişletti tabii. Burada bence Hayat’ın dramından sonra en önemli sosyal problem, Berat’ın atanamayan bir öğretmen oluşu ve öğretmenlerin çektikleri sıkıntılı süreç… Ben Berat’ın bu yönünü çok sevmiştim. Onun haksızlıklar karşısındaki mücadeleci ruhu, her alanda olduğu gibi, mesleğini yapamama konusunda da ön plana çıktı. Rolü canlandırırken o kimliğe büründüğüm için, Berat’ı tabii ki kendime çok yakın hissediyorum ve onun duygusal her anıyla da empati kuruyorum. Benim de ailemde öğretmenler var. Onların sorunlarını bildiğim için, bütün öğretmen arkadaşlara sabırlı olmalarını ama bunun yanında da hakları için mücadeleden vazgeçmemelerini tavsiye edebilirim.Ataması yapılmayan öğretmenler ve okulsuz, öğretmensiz öğrenciler çok ciddi bir problem ülkemiz için. Bu konuda ilerleme kaydedebilmemiz için de ciddi bir eğitim reformu yapılması gerektiğini düşünüyorum. 

Oyuncu olmak isteyen ve bu uğurda çabalayan birçok genç var. Emeklerinin karşılığında hayal ettiği işi yapan biri olarak, gençlere neler tavsiye etmek edersiniz?
Oyuncu olmak için kesinlikle doğru adımlar atılmalı. Bu bir kurtlar sofrası! Öncelikle hedefe odaklanmalı ve her ne olursa olsun eğitim alınmalı. Pratik tabii ki çok önemli ama oyuncu olmak kesinlikle zahmetli ve uzun bir süreç. Bazen zamanınızdan, ailenizden ve sevdiğiniz şeylerden fedakarlık yapmak durumunda kalabiliyorsunuz. Asla küçümseyip kolay bir şey gibi görmesinler, o zaman hüsrana ve hayal kırıklığına uğrarlar. Dediğim gibi, mutlaka eğitim alınmalı ve bu eğitim mesleğe devam ettiğiniz sürece asla bitmeyecek. Bunu mutlaka bilmemeliler ve sürekli okuyup kendilerini geliştirmeliler. Eğer şansları da varsa o zaman hedeflerine ulaşırlar.

Bir oyuncu olarak nelerden beslenirsiniz? Neler okumaktan, ne tür filmler izlemekten ya da neler dinlemekten hoşlanırsınız? 
Beni besleyen en büyük unsur “insan” ve zaten olması gereken de bu. Sürekli gözlem, sürekli okumak ve sürekli empati kurup çevrenizle ilişkilenmeniz gerekiyor. Ben mesleğimi zaten bir hobi, özel bir zevk, bir uğraş olarak gördüğüm ve yaşadığım için, mesleğimle ilgili yaptığım her şey, attığım her adım ve izlediğim her yol bana heyecan ve zevk veriyor. Farklı kitaplar okumak, klasikleri tekrar tekrar gözden geçirmek, dünyanın farklı yerlerinde yaşayan kültürlerin müziklerini dinlemek, her türden filmi izlemek ve zaman buldukça devlet tiyatrolarının ya da özel tiyatroların oyunlarını izlemek, mesleğim için yaptığım şeylerden öte, benim hobilerim ve özel zevklerim. Bir tür ayrımım olmamakla birlikte, yazmayı sevdiğim, beni beslediği için görsel hafızamı ve tekniğimi geliştirebilecek her filmi izliyorum ama sosyal içerikli filmler daha fazla ilgimi çekiyor. Fantastik, bilim kurgu ve tarihi filmler de ilgimi çekenlerden. Bu arada en son Erdoğan Aydın’ın “Öteki Tarih” adlı kitabını okudum.

Nigar Özafacan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder