14 Nisan 2014 Pazartesi

İSTANBUL’DA BOĞAZİÇİ’NDE BİR GARİP ORHAN VELİ

Son şiirini, bir diş fırçasına sardığı küçücük bir kâğıda sığdırdı Orhan Veli, kısacık yaşamına ise yüzlerce şiir. Kısa yaşamının, kısa dizelerinin aksine, kocaman bir şair Orhan Veli. Kimilerine göre ise Türk şiirinin kaderi. Şiir tarihinden sökülüp alınsa Orhan Veli, ortada Türk şiiri diye bir şey kalmaz neredeyse. Binlerce yıllık Türk şiirinin alışagelmiş kalıplarını yıkarak, “Garip” akımını ortaya çıkardı arkadaşlarıyla. Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte uyaksız, ölçüsüz ve şairanelikten uzak bir akım başlattılar.

Orhan Veli’nin yaşamını anlatmayayım sizlere. Askerdeyken arkadaşı Muvaffak Sami Onat’a yazdığı, kendi cümlelerinden okuyalım; “1914'te doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım. 13'te Oktay Rıfat'ı, 16'da Melih Cevdet'i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18'de rakıya başladım. 19'dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25'te başımdan bir otomobil kazası geçti.  Çok aşık oldum. Hiç evlenmedim, şimdi askerim.”


Çocukluğu da, tahsil hayatı da çeşitli yerlerde geçer Orhan Veli’nin. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirmeden ayrılarak, Ankara’ya gider ve PTT Genel Müdürlüğü’nde memuriyet hayatına başlar. Ve bu memuriyet hayatından sıkça bahseder şiirlerinde;

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havalarda istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havalarda alıştım,
Böyle havalarda âşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

Garip Akımı ve Orhan Veli

Orhan Veli ve arkadaşlarının Türk şiir literatürüne soktukları Garip akımı, kısmen de olsa Nazım Hikmet’in şiirlerine tepki olarak doğar başlarda. Nazım Hikmet’in 1929 yılında Türkiye’de yayınlanan ilk şiir kitabı “835 Satır”, çağdaş şiirin ilk örneği olarak kabul edilir. Garip akımı ise 1937’de Varlık Dergisi’nde boy gösterir. Garip akımıyla şiir, geniş halk kitleleri tarafından sevilmiş, benimsenmiş ve yaygınlaşmıştır. Nazım Usta’nın şiirleri bir tarafa, hangimiz garip, hangimiz şair değiliz ki? Her geçen gün biraz daha ağırlaşan toplumsal koşullarda, Aziz Nesin’in dediği gibi, “Türkiye’de her üç kişiden beşi şair” değil mi? Sürekli artan hayat pahalılığı, yaşamsal değeri olan her ürüne sürekli gelen zamlar bizleri garip ve şair yapmıyor mu? Orhan Veli’nin dediği gibi hava ve su bile bedava değil artık!

Edebiyat derslerinden hatırlarız birçoğumuz; Garip akımı şiirde “Birinci Yeni” olarak da adlandırılır. Melih Cevdet, Oktay Rıfat ve Orhan Veli’nin, 1941 yılında yazdıkları ve Garip akımıyla aynı adı taşıyan kitaplarının önsözünde Garip akımının manifestosunu Orhan Veli yazar; “Bugüne kadar burjuvazinin malı olmaktan ve yüksek sanayi devrinin başlamasından evvel de dinin ve feodal zümrenin köleliğini yapmaktan başka hiçbir işe yaramayan şiirde, değişmeyen tek şey egemen sınıfların zevkine hitap etmiş olmaktır. Egemen sınıfları, yaşamak için çalışmak zorunda bulunmayan insanlar teşkil ediyor, şiir de onların zevkine sunuluyordu. Ama yeni şiirin dayandığı zevk, artık azınlığın oluşturduğu o sınıfın zevki değildir. Bugünkü dünyayı dolduran insanlar, yaşama hakkını sürekli bir didişmenin sonunda buluyorlar, şiir de onların hakkıdır, onların zevkine hitap edecektir. Fakat bu kitlenin ihtiyaçlarını eski edebiyatın aletleriyle anlatmak demek değildir. Mesele bir sınıfın ihtiyaçlarının müdafaasını yapmak değil, sadece zevkini aramak, bulmak ve onu hâkim kılmaktır. Şimdiye kadar edebiyatımıza şekil veren bütün kalıpları atmalı, yapıyı temelinden değiştirmeliyiz…”

Orhan Veli’ye göre şiir, şairaneliklerden ve yapmacıklıktan uzak, sade ve sıradan halkın anlayacağı dilde olmalıydı. Çünkü yaşamak için çalışmak zorunda olanlar onlardı. Şiir, onların da hakkıydı. Zaten bugüne kadar şiir, egemen sınıfların hizmetine sunulmuştu. Garipçilerin bu anlayışı bir yere kadar doğruydu da. Ancak hızla yükselen faşist bir akım vardı tüm dünyada; Türk şiirinde ise iki farklı akım… Faşizmden etkilenmiş, karşıtlığını hem şiirlerinde hem de pratikte sergileyen Nazım Hikmet, Enver Gökçe ve Ahmed Arif, toplumsal içerikli şiirleriyle ön plandaydı. Garipçiler ise toplumcu şiirlere göre biraz daha farklı, daha çok küçük burjuva içerikli şiir yazıyorlardı. Ancak 1970’li yıllardan ibaren Garip akımından etkilenen şairler de toplumcu şiire yöneldiler tamamen. Ancak bu şiir akımı çok sert eleştirilere de maruz kalmıştır. Getirdikleri de olmuştur Türk şiirine, götürdükleri de. Örneğin kimilerine göre şiire arabeski ve argoyu Garip akımı sokmuştur. Oysa arabesk kültür, özellikle 1970’lerden sonra köyden kente başlayan göç ile girmiştir yaşantımıza. Orhan Veli ise 1950’de yaşamını yitirmiş ve Garip Akımı yön değiştirmiştir. Zaten akımın belkemiklerinden biri olan Melih Cevdet, toplumsal şiire yönelmiştir çoktan. İlginç olanı ise, toplumsal baskıların da etkisiyle dizelerin arasına sıkıştırıp da olsa, Orhan Veli ve Oktay Rifat da toplumcu şiir yazacaktır bir süre sonra;

Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.

“Bir de rakı şişesinde balık olsam”

Farklı yönleri de vardır elbet akımın. Kafiyeyi ilkel, edebi sanatları ise gereksiz bulan Orhan Veli ve Garip Akımı, sokaktaki adamın konuşmasını almıştır şiirlerine. Sıradan insanların günlük yaşamlarında yaşadıkları melodramları anlatmıştır;

Handan hamamdan geçtik
Gün ışığındaki hissemize razıydık
Saadetinden geçtik
Ümidine razıydık
Hiçbirini bulamadık
Kendimize hüzünler icadettik
Avunamadık
Yoksa biz…
Biz bu dünyadan değil miydik?

Gün gelir rakı satar, gün gelir rakı şişesinde balık olur, gün gelir gökyüzünü boyar Orhan Veli. “Olmaz ki, böyle de yatılmaz ki!”, “Yazık oldu Süleyman Efendiye”, “Bir de rakı şişesinde balık olsam” gibi dizelerle, tamamen halka hitap eder.

Eskiler alıyorum
Alıp, yıldız yapıyorum
            Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp, eskiler alıyorum
Eskiler verip, musikiler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam…

Garip akımı bazılarına göre şiirimize yeni bir soluk ve açılım getirmiş ve şiire olan ilgiyi arttırmış, bazılarına göre ise şiire yıpranmışlığı ve yavanlığı getirmiştir. Garip şiirinin felsefesini anlamayanlar, onu bir akımdan çok moda olarak değerlendiriyor; Ahmet Hamdi Tanpınar ise Orhan Veli’yi yenilikçi olarak değerlendiriyordu. Ancak biraz da popülizmin temsilcisi olarak… Belki de… Çünkü dönem toplumcu şiirin yasaklandığı ve toplumcu şairlerin kovuşturulduğu bir dönemdi.

Doğrusunu söylemek gerekirse Garip akımı, yeni Türk şiirinin başlangıcı sayılır. Şiiri ayağa düşürmekle suçlanan Orhan Veli ise, şiiri geniş kitlelere sevdirmiş, Türk şiirinin gelişim sürecinde önemli bir kilometre taşı olmuştur. Cumhuriyet sonrası Türk şiirinin kurucusu Nazım Hikmet ise; Orhan Veli de şiiri yeni biçimlere sokmuş ve gündelikleştirmiştir. Umut aşılamıştır şiirleriyle yorgun bedenlere, bazen de hüzün;

Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlıklarında,
Birden
Bir kıyamet kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin,
Şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar
Donanmalar mı?
Heeey
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekleyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere…


Yazı: Nigar Özafacan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder