![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilOhDmZjmBR1C-5RddvspCC4TO3nZS4rfm9pZ0-wQFjwktjDZ6X347Ypg37vEQUt5m6U75pAGLnYXLW8PbO5mjNqmGE6tEubMydLZflqw5aedu32an9TU40PQsw8DHANzJwX8lugIyYfgb/s1600/orhan+veli.jpg)
Orhan Veli’nin
yaşamını anlatmayayım sizlere. Askerdeyken arkadaşı Muvaffak Sami Onat’a
yazdığı, kendi cümlelerinden okuyalım; “1914'te doğdum. 1
yaşında kurbağadan korktum. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım.
13'te Oktay Rıfat'ı, 16'da Melih Cevdet'i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18'de
rakıya başladım. 19'dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşından sonra da para
kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25'te başımdan bir otomobil kazası
geçti. Çok aşık oldum. Hiç evlenmedim,
şimdi askerim.”
Çocukluğu da, tahsil hayatı da çeşitli yerlerde geçer Orhan Veli’nin. İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirmeden ayrılarak,
Ankara’ya gider ve PTT Genel Müdürlüğü’nde memuriyet hayatına başlar. Ve bu
memuriyet hayatından sıkça bahseder şiirlerinde;
Beni bu güzel
havalar mahvetti,
Böyle havalarda
istifa ettim
Evkaftaki
memuriyetimden.
Tütüne böyle
havalarda alıştım,
Böyle havalarda âşık
oldum;
Eve ekmekle tuz
götürmeyi
Böyle havalarda
unuttum;
Şiir yazma
hastalığım
Hep böyle havalarda
nüksetti;
Beni bu güzel
havalar mahvetti.
Garip Akımı ve
Orhan Veli
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOWJXNu24dwkz5Vt1i54CVrkOTsdYQuhC4v0g6kDcIpGTV2Lqkw57HJaxY_OKT1Y0UVZkNrPCPgcMjPzn2_SjHU4BJSLBKCZg3tA6-SW07qTeeTiiqGvIKasIWIBSt33uayFUNgKc8V8fX/s1600/704723.jpg)
Edebiyat
derslerinden hatırlarız birçoğumuz; Garip akımı şiirde “Birinci Yeni” olarak da
adlandırılır. Melih Cevdet, Oktay Rıfat ve Orhan Veli’nin, 1941 yılında
yazdıkları ve Garip akımıyla aynı adı taşıyan kitaplarının önsözünde Garip
akımının manifestosunu Orhan Veli yazar; “Bugüne kadar burjuvazinin malı
olmaktan ve yüksek sanayi devrinin başlamasından evvel de dinin ve feodal
zümrenin köleliğini yapmaktan başka hiçbir işe yaramayan şiirde, değişmeyen tek
şey egemen sınıfların zevkine hitap etmiş olmaktır. Egemen sınıfları, yaşamak
için çalışmak zorunda bulunmayan insanlar teşkil ediyor, şiir de onların
zevkine sunuluyordu. Ama yeni şiirin dayandığı zevk, artık azınlığın
oluşturduğu o sınıfın zevki değildir. Bugünkü dünyayı dolduran insanlar, yaşama
hakkını sürekli bir didişmenin sonunda buluyorlar, şiir de onların hakkıdır,
onların zevkine hitap edecektir. Fakat bu kitlenin ihtiyaçlarını eski
edebiyatın aletleriyle anlatmak demek değildir. Mesele bir sınıfın
ihtiyaçlarının müdafaasını yapmak değil, sadece zevkini aramak, bulmak ve onu hâkim
kılmaktır. Şimdiye kadar edebiyatımıza şekil veren bütün kalıpları atmalı,
yapıyı temelinden değiştirmeliyiz…”
Orhan Veli’ye
göre şiir, şairaneliklerden ve yapmacıklıktan uzak, sade ve sıradan halkın
anlayacağı dilde olmalıydı. Çünkü yaşamak için çalışmak zorunda olanlar
onlardı. Şiir, onların da hakkıydı. Zaten bugüne kadar şiir, egemen sınıfların
hizmetine sunulmuştu. Garipçilerin bu anlayışı bir yere kadar doğruydu da.
Ancak hızla yükselen faşist bir akım vardı tüm dünyada; Türk şiirinde ise iki
farklı akım… Faşizmden etkilenmiş, karşıtlığını hem şiirlerinde hem de pratikte
sergileyen Nazım Hikmet, Enver Gökçe ve Ahmed Arif, toplumsal içerikli
şiirleriyle ön plandaydı. Garipçiler ise toplumcu şiirlere göre biraz daha
farklı, daha çok küçük burjuva içerikli şiir yazıyorlardı. Ancak 1970’li
yıllardan ibaren Garip akımından etkilenen şairler de toplumcu şiire yöneldiler
tamamen. Ancak bu şiir akımı çok sert eleştirilere de maruz kalmıştır.
Getirdikleri de olmuştur Türk şiirine, götürdükleri de. Örneğin kimilerine göre
şiire arabeski ve argoyu Garip akımı sokmuştur. Oysa arabesk kültür, özellikle
1970’lerden sonra köyden kente başlayan göç ile girmiştir yaşantımıza. Orhan
Veli ise 1950’de yaşamını yitirmiş ve Garip Akımı yön değiştirmiştir. Zaten
akımın belkemiklerinden biri olan Melih Cevdet, toplumsal şiire yönelmiştir
çoktan. İlginç olanı ise, toplumsal baskıların da etkisiyle dizelerin arasına
sıkıştırıp da olsa, Orhan Veli ve Oktay Rifat da toplumcu şiir yazacaktır bir
süre sonra;
Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.
“Bir de rakı şişesinde balık olsam”
Farklı yönleri
de vardır elbet akımın. Kafiyeyi ilkel, edebi sanatları ise gereksiz bulan
Orhan Veli ve Garip Akımı, sokaktaki adamın konuşmasını almıştır şiirlerine.
Sıradan insanların günlük yaşamlarında yaşadıkları melodramları anlatmıştır;
Handan hamamdan geçtik
Gün ışığındaki hissemize razıydık
Saadetinden geçtik
Ümidine razıydık
Hiçbirini bulamadık
Kendimize hüzünler icadettik
Avunamadık
Yoksa biz…
Biz bu dünyadan değil miydik?
Gün gelir rakı
satar, gün gelir rakı şişesinde balık olur, gün gelir gökyüzünü boyar Orhan
Veli. “Olmaz ki, böyle de yatılmaz ki!”, “Yazık oldu Süleyman Efendiye”, “Bir
de rakı şişesinde balık olsam” gibi dizelerle, tamamen halka hitap eder.
Eskiler alıyorum
Alıp, yıldız yapıyorum
Musiki
ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp, eskiler alıyorum
Eskiler verip, musikiler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam…
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHUWtoPhK8KcUWaGAIvowpAXgeIbXbProRO7rDWAtRu13roGzMLFxxWJxWtCk3dnb25W19G-fAj7b3d5MKDjlS2a1_bimbCdb0hDIJpCXkNXY3o0ZGellLiiHgDjog83ihT5VFm0po9TJX/s1600/Orhan_Veli_KANIK.jpg)
Doğrusunu
söylemek gerekirse Garip akımı, yeni Türk şiirinin başlangıcı sayılır. Şiiri ayağa
düşürmekle suçlanan Orhan Veli ise, şiiri geniş kitlelere sevdirmiş, Türk
şiirinin gelişim sürecinde önemli bir kilometre taşı olmuştur. Cumhuriyet
sonrası Türk şiirinin kurucusu Nazım Hikmet ise; Orhan Veli de şiiri yeni
biçimlere sokmuş ve gündelikleştirmiştir. Umut aşılamıştır şiirleriyle yorgun
bedenlere, bazen de hüzün;
Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin
Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlıklarında,
Birden
Bir kıyamet kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin,
Şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar
Donanmalar mı?
Heeey
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekleyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su
ol;
Git gidebildiğin yere…
Yazı: Nigar Özafacan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder