Bu yazımda, Amerikan dizilerinin güçlü kadın
karakterlerini hatırlatacağım. Tabii ki kendi favorilerimden yola çıkarak. Aslında
dizi ve film dünyasına baktığımızda, baskın olan karakterlerin çoğunlukla
erkekler olduğu hiçbirimizin gözünden kaçmıyor. Bundan ayrıca bir yazı konusu
çıkabilir. Yine de bazı dizilerde yan karakter olarak lanse edilse de aslında
öyle olmayan ya da dizinin tamamen üzerine kurgulandığı kadın karakterler yok
değil. Öyle kadınlar ki bunlar, güçlerine hayran kalıyoruz, hatalarına hayret
ediyoruz. Düştüklerine kaldırmak, en azından omuz vermek istiyoruz. Bazen öyle
şeyler yapıyorlar ki, sinirden deliye dönüyoruz. Bazen de hayatla başa çıkma
yöntemlerini örnek alıyoruz, erkeklerin dünyasındaki başarılarına gıpta ile
bakıyoruz. Belki de başka bir hayatta öyle olmayı diliyoruz! Ve biliyoruz ki diziler,
asla sadece dizi değiller!
NOT:
İzlemeyenler için dizilere dair spoiler içerir!
House of
Cards - Claire Underwood
Dizi tarihinin belki de gelmiş geçmiş en cool
karakteri, Robin Wright’ın etkileyici performansıyla hayat bulan Claire Underwood
dersek, herhalde birçok kişi altına imzasını atar. ABD başkanı olma uğruna
uygulanmadık kirli strateji bırakmayan Francis Underwood’un, kendisinden hiç de
aşağı kalmayan, hatta Francis’i Francis yapan kişi Claire Underwood. Bir kadın
bu kadar mı hırslı, bu kadar mı acımasız, bu kadar mı şeytani, ama bir o kadar
da hayran olunası nasıl olur bilemedim. Hani derler ya, her başarılı erkeğin
arkasında bir kadın olur; işte onun ekranda vücut bulmuş hali. Ama sadece,
“aman beyim bir yerlere gelsin” mantığı yok hatunda; kendi istekleri, kendi
idealleri ve çıkarları da var. El ayak çekildikten sonra, kocasıyla pencere
önünde yaptıkları keyiflerin de hastasıyız!
Game of
Thrones - Catelyn Stark
Belki de güç deyince, en önde yer alması gereken
kadınlardan biri Catelyn Stark. Tully Hanesi’nin en büyük çocuğuyken, Brandon
Stark ile nişanlandırılmış, fakat müstakbel eşinin Robert İsyanı’nda ölmesi
üzerinde kardeşi Eddard Stark ile evlendirilmiş. Buna rağmen kocasını sevmiş,
Kışyarı Leydisi olarak beş evlat sahibi olmuş. İşte ne olduysa bundan seneler
sonra oluyor ve Catelyn Stark, kendisini hiç tahmin etmediği ama donanımlı
olduğu olayların ortasında buluveriyor. Donanımlı diyorum, çünkü politikayı ne
kadar iyi bildiğini kanıtladı. Fakat ne olursa olsun, evlatları için her şeyi
yapabilecek bir anne Catelyn Stark. Ve söz konusu, tehlikedeki evlatları
olduğunda politikayı bir kenara atıyor ve sadece sezgilerinin gücüyle hareket
ediyor. Hatalar da yapıyor, hem de çok büyük hatalar ama etrafındaki insanların
kendisine duyduğu saygıyı fazlasıyla hak ediyor.
Game of Thrones serisinin bir diğer süper güçlü
karakteri de Daenerys Targaryen. Çünkü onun gücü vicdanından, cesaretinden,
hakkaniyetinden ve her şeyden önemlisi de sahip olduğu üç ejderhasından
geliyor. Onun adı Daenerys Fırtınadadoğan; Andalların, İlk İnsanların,
Rhoynar'ın ve Yedi Krallık'ın Kraliçesi; Ejderha Kayası Prensesi; Ateş
Geçirmez; Ejderhaların Anası!!! Bu unvanlar bile gücünü kanıtlar nitelikte ama
biz Khaleesi’mizi daha çok haklı davasındaki mücadelesi için seviyoruz. Dar
Deniz’in ötesinde yıllar boyunca sürgün hayatı yaşayan ve abisi Viserys
tarafından vaat edilen ordu uğruna Khal Drogo’ya satılan Targaryen Hanesi’nin
yaşayan son ferdi Daenerys’in akıbetini merakla bekliyoruz. Tamam, köleleri
özgürlüklerine kavuşturması ve ateşli konuşmaları da bizi oldukça etkiliyor,
yalan söylemeyelim.
Scandal -
Olivia Pope
Kerry Washington’un hayat verdiği Olivia Pope
karakteri, ABD’nin göbeğindeki neredeyse tüm sorunları kendi yöntemleriyle
çözen bir “takım elbiseli gladyatör”! Aşk hayatındaki açmazlara kesinlikle çok
sinirleniyoruz ama mesleğindeki başarılarını görmezden gelebilir miyiz?
Kendisinin başını çektiği bir grup avukat, bir de eski CIA ajanı ile başı derde
giren tüm politikacı ve kalantorların burunlarını pislikten çıkaran bir kriz
danışmanı Olivia Pope! En büyük müşterisi ise Beyaz Saray! Mesleği skandalları
önlemek ama belki de en büyük skandalın başrolünde o var. Seçilmesinde büyük
rol oynadığı ABD Başkanı Fitzgerald Grant ile yaşadığı gelgitli ve yasak aşk,
feci derecede mutsuz olmasına yol açıyor ama ailesi olarak gördüğü iş
arkadaşları, onun düşmesine asla izin vermiyorlar. Karikatürize bir karakter
değil Olivia Pope. İzleyenlerce samimi bulunmasını da buna borçlu. İş yerindeki
güçlü kişiliğine rağmen eve geldiğinde ayaklarını toplayarak kanepeye tünüyor
ve neredeyse tek gıdası olan kırmızı şarap ve patlamış mısır ikilisine
sığınıyor.
1960’lı yılların parlak mı parlak reklamcılık
dünyası… Ve tamamen erkeklerin egemenliğinde! Kadınların sektörde tek
bulabildiği iş sekreterlik. Ta ki Peggy ortaya çıkıncaya kadar! Tamam, ilk
sezonlarda oldukça itici bir karakterdi, kabul! Ekranda görmek istemeyeceğimiz
kadar saftı, tecrübesizdi, büyük hatalar yaptı! Hamile kaldı, onu bile uzuuuunca
bir süre anlayamadı! Hatta aldığı kilolar yüzünden ofiste alay konusu oldu!
Fakat bir reklam sloganı buldu ki, ne kadar yetenekli olduğunu herkese ispat
etti. Neredeyse Don Draper’in kadın versiyonu olarak ilerliyor. Tabii ki sadece
iş konusundaki hırslarından yola çıkarak böyle söylüyorum! Neticede Peggy
Olson, artık kendi ofisinin sahibi ve şirketin tek kadın metin yazarı.
Mad Men -
Joan P. Harris (Holloway)
Güçlü kadınlardan söz ederken Joan’ı es geçmek imkânsız!
O da erkeklerin dünyasında ayakta kalmayı başaran nadir kadınlardan biri.
Oldukça dişi, oldukça hırslı… Ne istediğini biliyor ve kararlarını uygulamaktan
çekinmiyor! Diziye başladığımızda, Joan’ı sekreterlerin yöneticisi, ofisin
idarecisi olarak tanıdık. Herkesin eli ayağı, düzenin bekçisi ve şirketin isim
ortağı Roger Sterling’in gizli sevgilisiydi. 30’lu yaşlarında ve hala bekâr (o
dönem, düzen böyleymiş) olmasından dolayı, kendisini sadece iyi bir eş olmak
üzere kurgulayan Joan, 7 sezonda öyle bir dönüşüm yaşadı ki, artık şirketin
ortaklarından biri! Bu arada dişiliğinden ve cazibesinden de hiç ödün vermedi!
O hala bir tanrıça!
The Good
Wife - Alicia Florrick
Hukuk fakültesinden birincilikle mezun olmasına
rağmen mesleğini yapmayarak, bölge savcısı olan kocasının yanındaki ideal eş
görevini layığıyla yerine getiren Alicia’nın hayatı, bir skandalın ortasında
kalmasıyla tepetaklak olur. Birkaç başarısız iş görüşmesinden sonra,
Chicago’nun en büyük hukuk firmalarından birinde işe başlar ama yeni patronu,
üniversite aşkı Will Gardner’dır! Julianna Margulies’in gölgede kalmış bir
kadından, güç timsali yaratması serüveni de böylece başlar. Altın Küre ve Emmy
ödülleriyle taçlandırılan bu performans, kesinlikle izlemeye değer. Bir çaylak
olarak başladığı hukuk kariyerinde en zirveye tırmanan Alicia Florrick’in
geçirdiği evreleri izlemek, insana inanılmaz keyif veriyor. Hala takip
etmeyenler varsa, Alicia’nın iyi bir eş olarak mı kalacağı, yoksa başka sulara
mı açılacağını izleyerek öğrenin derim.
The Newsroom
- MacKenzie McHale
Bana göre hakkı tam olarak teslim edilemeyen The
Newsroom, adından da tahmin edilebileceği üzere televizyon haberciliği
dünyasını anlatan bir dizi. ABD’nin en çok izlenen ikinci haber bülteninin
sunucusu Will McAvoy, üniversitede katıldığı bir konferansta yaşadığı
patlamadan sonra habercilik anlayışını baştan aşağı değiştiriyor, idealist ve
sorumlu habercilik misyonuna geçiş yapıyor. Tabii bunu da dürüst, gözü pek ve
habercilik etiğini her şeyin üzerinde tutan ödüllü haber yapımcısı ve eski
nişanlısı MacKenzie McHale sayesinde başarıyor. Uzun yıllar Ortadoğu’da sıcak
savaş haberleri yapan McHale ve anchorman Will McAvoy, aralarında geçmişe dair
bazı duygusal sıkıntılar olsa da bunu işlerine yansıtmamaya çalışıyorlar ama ne
kadar başarılı olabiliyorlar ki? Onların tatlı tatlı atışmalarının yanında,
gerçek bir gündemle koskoca bir haber stüdyosunu yönetmeleri; seyirci kalmaktan
öte, bizleri stüdyonun bir parçası haline getiriyor. Final sezonu kasım ayı
başında başlayacak olan The Newsroom’u kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. En
azından açlığını çektiğimiz gerçek habercilik özlemi adına izleyin!
Homeland -
Carrie Mathison
Bugünlerde dördüncü sezonunu izlediğimiz
Homeland’in kahramanı Carrie Mathison, bipolar bozukluk hastalığıyla mücadele
ederken, diğer yandan da ABD’yi kurtaran bir CIA ajanı. Ara sıra gözden düşüp,
yeniden kahraman muamelesi gördüğü CIA için özellikle Orta Doğu’da zorlu
görevler alıyor. Peki, Carrie’yi özel yapan ne? Tüm bu terörizm muhabbetlerinin
arasında, terörist mi yoksa vatansever mi olduğu uzun süre muğlak kalan
Nicholas Brody ile yaşadığı fırtınalı aşk! Brody’nin kim olduğunu ortaya
çıkarmaya çalışırken aşık olması, görev inancından herhangi bir sapma yaratmadı
ve aşk, her zaman ikisi için de tünelin ucundaki ışık olarak kaldı. Alanında
verilen tüm ödüllerin gediklisi olan Claire Danes’in hayat verdiği Carrie
Mathison karakteri, özellikle muzdarip olduğu duygu durum bozukluklarını ve bir
adama delicesine aşık olmanın ne demek olduğunu mimikleriyle öylesine güzel
yaşıyor ve yaşatıyor ki, bu oyunculuk dersini kaçırmayın derim!
Dexter -
Debra Morgan
Ahlak masasında sıradan bir polisken, Miami Metro
Cinayet Masası’nın en genç teğmeni olma yolunda ne badireler atlattı Debra
Morgan! Çok sevdiği üvey ağabeyi ile sevgilisi bir seri katilken ve o her
şeyden habersiz yaşayıp giderken, üstelik sevdiği her adamın başına olmadık
işler gelirken, çektiği ızdırap azdı bile belki de! Resmen acıların kadını
oldu! Neyse, Debra Morgan gözüpek, küfürbaz, maskülen, bazen depresif ama her
zaman gerçek aşkı arayan, sürekli gözleri dolan, kimilerine itici gelse de bana
göre gerçek bir karakterdi. Tek sorun yürüyüşüydü işte! Bir onu beceremedi!
Criminal
Minds - Jennifer "JJ" Jareau
10 yıldır yayın hayatını sürdüren Criminal Minds
dizisine bir sürü karakter girdi çıktı ama değişmeyen tek kadın Jennifer Jareau,
nam-ı diğer JJ karakteri. FBI’ın Davranış Analiz Birimi’nin çözdüğü vakalar
üzerinden ilerleyen dizide yaşananlar, öyle kolay hazmedilebilecek türden
değil! Normal bir insanın gece rüyalarına kâbus gibi çökmesi muhtemel olayların
arasında, bunların başarıyla çözülmesini sağlayan ekibin ayrılmaz bir parçası
olan JJ, çocuk da yaparım kariyer de dedi ve bu süre içinde başarılı bir
evlilik ve şeker bir oğlan çocuğu sahibi de oldu. Davalara her zaman zekasının
yanında vicdanı ve empati yeteneği ile yaklaşan hanım kızımızın başına da gelmeyen
kalmadı; kaçırıldı, işkence gördü, savaş bölgelerinde görev yaptı ve iyi bir
FBI ajanı, pardon “special agent” olduğunu kanıtladı.
Under The
Dome - Julia Shumway
Nedeni çözülemeyen bir kubbe tarafından esir alınan
Chester’s Mill kasabası, Julia Shumway olmasaydı ne yapardı bilemiyorum.
Kubbeden önce sıradan bir gazete editörüyken, sonrasında içindeki lider ruhuyla
tanışan Julia, yöre halkının her türlü derdine koşmakla yetinmiyor, sırrın
çözülmesi için de büyük uğraşlar veriyor. Üstelik bunu, Big Jim gibi bir anti
kahramanla başa çıkmaya çalışırken yapıyor.
Nigar Özafacan